Hafız, İran’ın semboludur, kalbidir ve en hassas değerlerinden biridir. Bizim kültürümüzde nasıl ki Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bektaş Veli ve Itri gönüllerimizde yer edinmişse; aynı şekilde Firdevsi, Hayyam, Sadi, Mevlana ve Hafız da İranlıların gönüllerinde taht kurmuş büyük şairlerdendir. Adı geçen bu şairlerden Hafız’ın yeri İranlılar açısından ayrı öneme sahiptir.
Bir şair yazdıklarıyla okunur ve sevilir. Her kesime hitap etme sanatı da burada devreye girer. Elbette bu herkesin başaramayacağı olağanüstü bir edebi sanat yeteneğidir. Hafız Şirazi bu edebi sanatı tüm güzellikleriyle bize sunmuş 14. yüzyıl şairlerindendir. Gerçek adı Hace Şemsettin Muhammed lakabı Hafız olan bu şair küçük yaşta Kur’an’ı ezberlediğinden dolayı kendisine bu lakabı seçmiş ve şiirde de bu mahlası kullanmıştır.
Hafız Şirazi’nin varlığı kısa bir zaman içinde doğdoğu ve yaşadığı yer olan Şiraz’dan bütün dünyaya yayılmıştır. Bu etkinin yayılmasının ana etkeni onun tefekkür, rind dili, görüş ve bakış açısının şiirlerinde farklı bir zaviye ile yansıtmasına bağlıdır.
İlk cümlede de belirttiğim gibi Hafız’ın, İranlıların gönüllerinde apayrı bir yeri vardır, hatta denilebilir ki İran’da Kur’an’dan sonra en çok satılan kitap Hafız Divanı’dır. Çünkü İranlılar, Hafız’ın aynasında kendilerini görürler; sarhoşu da Hafız’ı okur, camideki imamı da Hafız’ı okur. Her ikisi de kendilerine göre Hafız’ın Divanı’ından pay çıkarır. Yani biri rindtir, diğeri de zahit. Hafız bir beyitte rind ve zahit farkını şu sözlerle izah eder;
Allah için olsun hırka giyen zahitlerle az otur;
Varını yoğunu elden aldırmış rindlerden yüzünü gizleme!
Bunun için de Hafız ömrü boyunca hırka kelimesinden nefret etmiştir. Ama kendisi hırka giymiştir. Hırka, Hafız’ın Divanı’nda olumsuz anlamda kullanılır ve hırka için şöyle der; Hırka, meyhanede şarap tutmak içindir. Hafız’ın hayattaki amacı rindliktir; yani insanların yanında ibadet etmeyen ama yalnız kaldığında ise çokça ibadet eden bir kişiliğe sahiptir. Bunun için rindlik, zahitliğe alternatif olarak oluşturulan bir düşünce ekolu olmakla birlikte tarihte bu isimle bir mezhep de ortaya çıkmıştır. Bu kelime, Hafız’dan önce kötü anlamda kullanıldığı gibi şimdi de aynı anlamda kullanılmaktadır. Ama Hafız Şirazi’nin Divanı’nda mukaddes bir kelimedir. Bu kelimeye ilk anlam veren Senai’dir. Daha sonra Attar, Sadi ve Hafız bu kelimeyi kullanmışlardır. Hafız, rind olduğu için, kültürümüzdeki mukadessat dışında, bazı şeylere de mukaddesiyet yüklemiştir. Şarap, hancı ve sevgili vb. Hafız, şaraba olan iştiyakını şöyle dile getirir;
Gel ey saki, bana, insana hal veren,
Kerametini artıran kemal bağışlayan şarabı sun!
Onun şiirlerinin, her zaman diliminde ve Doğu-Batı ayrımı yapılmaksızın her yerde okunup yaygınlık kazanmasının ana unsuru hiç şüphesiz ki (çağdaş şairlerine göre) Hafız Şirazi’nin kullandığı dilin, sade ve akıcı aynı zamanda uslubunun da her kesime hitap eden bir uslup olmasıdır. Hafız’ın gazelleri kısa bir zamanda Horasan, Türkistan, Hindistan, Irak ve Arran’da herkesin dilinde okunmaya başlandı. Hafız kendisi de şiirlerinin bu kadar revac bulmasını bu şekilde söyler:
Hafız, senin sihri bile aldatan güzel şiirlerinin şöhreti,
Mısır ve Çin sınırlarına, Rum ve Rey uçlarına kadar vardı.
Osmanlı Dönemi’nde Hafız Şirazi, Türk Edebiyatı’na etki etmiş İran’ın ender şairlerinden biridir. Özellikle bu etki 15. Ve 16. yüzyılda o zamanki şairlerin şiirlerinde çokça fazla görülür. Onun şiir divanı, Osmanlı zamanında medreselerde Farsça olarak tedris edilen ve şiir güzelliğinin ortaya konması için bir ana kitap olarak ele alınan Fars Edebiyatı’nın çok nadide eserlerinden biridir.
Hafız Şirazi’nin kendinden sonra etkilediği şairler İran ile sınırlı kalmayıp dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Osmanlı’da da o zamanki şairlerin üzerinde çok büyük bir etki yaratmıştır. Türk Edebiyatı’nda hepimizce malum olan adı, namı, sanı büyük şairler: Abdülhak Hamit Tarhan, Muallim Naci ve Yahya Kemal Beyatlı gibi şairler Hafız’dan etkilenen büyük şairlerimizden sadece birkaçıdır.
Yahya Kemal Beyatlı, Hafız’dan ilhamla “Rindleri Ölümü” şiirini yazmıştır:
Hafız’ın kabri olan bahçede bir gül varmış;
Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle.
Gece; bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış,
Eski Şiraz’ı hayal ettiren ahengiyle.
Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde;
Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter.
Ve serin serviler altında kalan kabrinde,
Her seher bir gül açar; her gece bir bülbül öter.
Hafız Şirazi’nin hitap ettiği kesimin kendisine göre kurumsallaştırdığı rind cenahın olması sebebiyle beraberinde farklı eleştirileri de getirmiştir. Çünkü onun ele aldığı bu rind kavramı alışagelmişi yeksan edip yeni bir vizyon oluşturmuştur. Bu da haliyle onu çok sert eleştirilerle yüz yüze bırakmıştır. Kendisine yapılan eleştirelere ise edebi bir dille cevap vermiştir. Aşağıdaki mısralar da Hafız’ın zahitlere yönelttiği eleştirilerin en hafif olanlarıdır:
Zahire tapan zahit, bizim halimizi bilmez,
Onun için hakkımızda ne derse desin, hoş görürüz.
Meyhane Piri’nin kuluyum, onun lütfü daimdir,
Yoksa zahit ve şeyhin lütfü bazen var, bazen yok.
Hafız Şirazi’nin kültürümüzdeki etkisi ölümünden sonra bir piramit misali hep yükselmiştir. Ama günümüzde farklı anlayışların hakim olması bu etkiyi maalesef kırmıştır. Bu anlayış bizi değerlerimizden, tarihimizden ve kültürümüzden uzaklaştırmıştır. Hafız Şirazi’nin şiir divanını yazdığı kendi dönemi içerisinde riyakarlığın ve iki yüzlülüğün tavan yaptığı bir zaman dilimi olması onu bu tarz şiir yazmaya yönlendirmiştir. Elbette bu kötü hasletler bir tek o döneme münhasır değildir. Bu mezkur hasletler günümüzde daha fazla yaygınlaştığını herkes en yakın çevresinde artık görür olmuştur. İşte burada bu koca şairin divanı, bizim imdadımıza yetişir. Neden Hafız’ın şiir divanı? Bir toplumda ne kadar baskı varsa o nispette riyakarlık ve iki yüzlülük de olur. Burada da Hafız nasıl yapacağımıza yol gösteriyor. İnsan, riyakar ve zahirperest bir zahit olmaktansa avare ve sergeşte dolaşan bir rind olmayı tercih etmelidir. Namaz kılıyor gibi görünmektense hiç namaz kılmayıp insanların kulluk hislerini kullanmayıp namaz kılmamaya müreccah edilir. Hafız’ın rindlik felsefesi de tam olarak budur.
Bütün müslüman toplumlarında oluşan iki yüzlülüğü bertaraf etmenin yegane çaresi Hafız’ın şiirleri gibi şiirler okumak ve yaşamamızda uygulamaktır. Hafız’ı, camideki imam da okumalı meyhanedeki berdüşt de okumalı.
Bu büyük şair, zahitleri yermesine rağmen zahit yine onun şiirlerini okur ve kendisine bu şiirlerinden pay çıkarır. Çünkü zahit onun şiirlerini okurken Hafız’ın riyakar zahitleri kastettiğine müdrik olur. Hafız kendisi Kur’an’ı ezberlemesine rağmen zahit kesiminden hep nefret etmiştir. Hatta onun bu nefreti “hırka meyhanede şarap tutmak kullanılır” cümlesini diyebilecek bir seviyeye ulaşmıştır. Peki Hafız neden zahitlerden bu kadar nefret etmiştir?! Bunun farklı sebepleri vardır. Ama en önemlisi hiç şüphe yok ki zahitlerin ekseriyetinin riyakar olmasıdır. Koyun postuna bürünmüş kurt misali.
Peki Hafız’ı Hafız yapan nedir? Bu soruya bir iki cümle ile cevap vermenin endamı kameti büyük şaire bir hakaret olarak telakki ederim. Ama bu yazıda bir nebze olsun küçük bir ifadeyle de olsa eğer bir şey anlatılabilecekse bu da anlatan için ancak bir bahtiyarlık olur. Asıl konumuza dönecek olursak, Hafız’ı Hafız yapan birinci ve ana etkenin zamanlar üstü bir tarzda herkese hitap etme edebi sanatını mükemmel bir şekilde okuyucuya sunmasıdır.
Son olarak da Hafız’ın tasavvur ettiği rindinlerin sahip olması gereken özellikleri de şu şekilde sıralayabiriz;
-Rind aklı esas alır,
-Rind cömerttir,
-Hayattan lezzet alır;
Bunun da iki şartı var: Lezzete bağımlı olmamak ve aşırılığa gitmemek.
-Rind bencil değildir,
-Rind, zahit karşısında yer alır,
-Rind aşıktır,
-Güzellliğe düşkündür,
-Rind insanların faydası için çalışır,
-İnsanların eleştirilerini benimsemez,
-Sarhoştur,
-Zamanı bir ganimet bilir,
-Başkasının ayıbını araştırmaz,
-Rind yalan söylemediği gibi riya da yapmaz,
-Ve başkalarına zarar vermekten de kaçınır.
Osmanlı Topraklarında Hafız adlı makalesinden ilhamla yazdığım bu yazı için İranlı Tevfik Haşimpur Suphani’ye teşekkürü bir borç bilirim.