Sevgi ismiyle müsemma bir kızdı.
“Sevgi”nin ete kemiğe bürünmüş haliydi adeta.
Çok nadir insanda olur.
Hem zahiri hem batınî güzellik.
Sevgi o nadir insanlardandı.
Lacivert iri gözleri bakanların hayran kaldığı eşsiz bir manzara gibiydi.
Dağınık kaşlarına değen kirpikleri sık ve gürdü.
O kadar uzundu ki rüzgârda uçuşuyordu.
Bir gün Sevgi kitap fuarında indirime giren kitapların imza günü olan yazarların o büyülü atmosferinde kaybolmuşken karşısında beliren çirkin delikanlı dikkatini çekti.
Hafızasını taradı.
Saniyeler sonra bu çirkin delikanlının onu sebepsiz yere terk eden eski erkek arkadaşı Salim olduğunu fark etti.
Sevgi vakti zamanında o kalasa Sevgi ile Salim’in baş harfleri ile SS yazar seni seviyorum diye not düşer yollardı.
Salim Sevgiyi görünce far görmüş tavşan gibi kaldı.
Eli ayağına dolaştı.
Kaçacak delik aradı.
Bulamadı.
Kazık kadar adam nereye kaçsın?
Sevgi affetmiş bir gönülle yanına geldi:
“Merhaba Salim, nasılsın?”
“İyiyim Sevgi sen nasılsın?”
“Ben de iyiyim ya
Okul bitti.
Yüksek lisans da bitti.
Özel bir şirkette çalışıyorum.
Bugün de fuara geldim geziyorum.
Bir sürü kitap aldım. Hem de imzalatabildim.”
Elindeki kitapları Salime gösterdi.
Salim kitaplara baktı.
Sevgi hiç değişmemişti.
Okuyan üreten düşünen mütevazı Sevgi zamanla olgunluk kazanarak daha da güzelleşmişti.
“Ben bu kızı nasıl bıraktım” diye kendine kızdı.
Hatta saydı sövdü.
Sonra ileri gittiğini fark edip kendinden Özür diledi, kendini affetti.
Sevginin kendine sıcak davrandığını görünce içinde umutlar yeşerdi.
Sevimli bir tavır takınarak:
“Sevgi biliyor musun senden sonra hiç yüzüm gülmedi, ahin mi tuttu vahin mi tuttu bilmiyorum.
Ama geceler boyu uyuyamadım.
Sonra çalıştığım şirket iflas etti işsiz kaldım.
Eski çalıştığım şirket battığı için yeni başvurduğum şirketler
“Siz güdümsüz olmalısınız beyefendi” diye beni işe almadılar.
Sigara alacak param olmadı.
Keçi pisliğini kâğıtlara sarıp içmek zorunda kaldım.
Alkolik olacaktım ama alacak param olmadı.
N’olur beni affet” dedi.
Sevgi
“Bazı erkeklerin bu kadar gerzek olmasının Y kromozomuyla alakası var mı acaba?” Diye düşündü.
“Yok canım ne alaka?” dedi.
Burun deliklerini genişletip, gözlerini kısarak delikanlıya baktı.
La havle deyip vicdanına kulak verdi.
“Ben sana ah vah etmedim Salim,
Kırıldım üzüldüm ama hiç kötülüğünü istemedim.
Ben seni gerçekten sevdim.
İnsan bir gün sevdiği birinden nefret ediyorsa gerçekten sevmemiş olur.
Sana kırgın ya da kızgın değilim.
Hayatın yoluna girer inşallah.
Bunun için dua edeceğim”
Dedi.
Salim bu asalet karşısında Salça olacak domatesler gibi ezildi.
Daha fazla söyleyecek bir sözü kalmamıştı.
Belli belirsiz “hoşça kal” dedi.
Çekingen ilkokul çocukları gibi elini kaldırıp indirdi.
Arkasına bakmadan uzaklaştı.
Fuar alanının dışına çıktı.
Ağladı ağladı ağladı.
Zaten çirkindi ağlayınca daha bir çirkin oldu.
Fuar alanının kurulduğu geniş arazinin çimenlerine doğru yürürken birden adım atmakta zorlandığını fark etti.
“Soğuktan herhalde” deyip üzerinde durmadı.
“Aman Allah’ım o da ne?”
Adım atamıyordu.
Ayaklarına bakınca dehşete düştü.
Taş kesilmişti ayakları.
Sonra dizleri,
Sonra bacakları derken
Salim 10 dakika içinde bir heykele dönüştü.
Taşlaşınca daha da çirkin oldu.
O taşa dönüşürken sevgi fuarda dolaşmaya devam etti.
Stantları gezerken ay parçası gibi bir delikanlıyla aynı kitaba uzanırken tanıştılar.
İlk görüşte aşk gerçekti demek.
Sevgi o delikanlıyla evlendi boy boy
(Aralarında birer santim boy farkı olan) çocukları oldu.
Hayatları boyunca mutluluk içinde yaşadılar.
O kadar mutlu oldular ki yaslanınca mutluluğu bünyeleri kaldıramadı.
Mutluluktan öldüler.
Salim mi?
Koyunlarını otlatmaya gelen bir çoban tarafından bulundu.
Sanat eseri diye satıp yüklü miktarda para kazandı.
Zengin oldu çoban.
Parayı bulunca değişmedi.
Koyunlarına en kral Yemleri aldı.
Onlar da mutluluk içinde yaşayıp mutluluk içinde öldüler.
Aha aha ha ??? yine kendi tarzını koymuşdun ortaya ??