Amerika Günlüğü

58 0

Bir anda kendinizi farklı bir dünyada bulduğunuz oldu mu hiç? Yalnızca gökyüzü size yabancı değil, o kadar uzaktasınız… Yeni bir dünya bulmuşsunuz da keşfediyorsunuz. Yalnız başınıza ve –sevdikleriniz- yanınızda değil. Aslında keşke sevdiklerimi çantama sığdırıp gezdirebilsem benimle beraber. O zaman her yer Paris olurdu bana. Her gün doğumunda ve batımında karnınıza ağrılar giriyor, enfeksiyon kapmış ya da üşütmüş olduğunuzdan değil tamamen özleminizden kaynaklanan bir ağrı. Fakat öyle günler yaşatıyor, güzellikler gösteriyor ve öğretiyor ki, çektiğiniz tüm ağrılar ruhunuzda sizi biraz daha özgürleştiriyor. Her insanın içinde gizli bir güç olduğuna inanırım bunu görebilmek ise tamamen bize bağlı, kendi gücümüze inanmak ve rahatlık alanınızı terk etmek gerekir. Bu zorlu süreçte, umutlarımızın sarsıntıya uğradığı anda yanımızda olan insanlar bizi kendimize getirir. Hayatımızda farklı bir yerleri vardır her zaman. Hayatıma güzel katkıları olan Amerika’da tanıştığım iki hocamdan bahsetmek istiyorum. Biri ESL diğeri ise sosyal psikoloji hocam. ESL hocam beni kendim ile tanıştırdı, zorluklar yaşadığım dönemde hep yanımdaydı, sosyal psikoloji hocam ise “Düşüncelerimizi değiştirirsek tüm dünyayı değiştirebiliriz, kendimizi değiştirmek, tüm dünyayı değiştirir”  inancını benimsetti. Değişim ile başladığım yolda gelişim ile devam etmemde önümdeki yolları açtı. Amerika’ya gelmeden önce aldığım bazı kararlar ve hayallerim vardı, öncesinde ve sonrasında çok dua edip Rabbimden istemeye devam ettim. Güzel insanlar karşıma çıksın, hem ben onlara faydalı olayım hem de ben onlardan faydalanabileyim çok istedim. Gerçekten de Rabbim güzel insanlar ile karşılaştırdı ve her biri için şükredip onlar için dua ediyorum. Hepsini anlatmaya başlasam satırlarımın biteceğini sanmıyorum.

Farklı bir ülke görmek, farklı milletten insanlar ile tanışmak her zaman düşünce ufkumuzu geliştirir. Hayatımıza geniş bir görüş açısı ile bakmamızı sağlar. Ayrıca “Man on Wire” belgeselinden bir söz paylaşmak isterim, belgeseli izledikten sonra, oradaki Fransız ip cambazının sözünü asla unutmam “Her günü gerçek bir mücadele olarak görürsen, hayatını telin üstünde yaşarsın”. Aslında özgür ve hayalini gerçekleştirmiş olan ip cambazından öğrendiğim ve yapmam gerektiğini düşündüğüm şey her gece başımı yastığa dayadığımda “Bugün yapabileceğimin en iyisini yaptım” diyerek rahatça uykuya dalabilmek, hayalimiz için her günü mücadele içinde geçirmek.

Gelelim Amerika günlüğüme, girişimde bahsettiklerim belki de pek günlük tarzı olmadı farkındayım. Fakat ben kendi yazmış olduğum Amerika günlüğüme şöyle bir göz atıyorum da gezip gördüğüm mekanlardan çok insanlardan ve öğrendiklerimden bahsetmişim. Peki ya siz? Gezdiğiniz mekan mi aklınızda kalır yoksa orada birlikte bulunduğunuz insanlar mı? Benim orada tanıştığım insanlar veya birlikte yolculuk ettiklerim geliyor. Her zaman inanmışımdır bulunduğumuz yere zenginlik katanlar orada birlikte olduğumuz insanlardır. Anılarımıza gittiğimiz yerlerden daha çok sekil verirler. Biraz size yaşadığım yerlerden bilgi verecek olursam bu yıl Amerika’nın Massachusetts eyaletinde geçirmekte olduğum 3. Yılım. Eyaletin en büyük şehri olan Boston’da yaklaşık 7 ay yaşadım. Sonrasında Western Massachusetts’e taşındım ve şuan oradan yazıyorum. Boston’dan bahsedecek olursak. Amerika’nın tarihinin başladığı ve birçoğumuzun bildiği gibi Harvard ve MIT üniversiteleri ile ünlü olduğu bir şehirdir. Bu şehir gençlerin kalbi ile atmakta. Şehrin genç nüfusu oldukça fazla. Boston’ın gezilecek ve görülecek yerleri çok fazla. Ben ise en çok sevdiğim ve orada yaşadığım süre boyunca en çok ziyaret ettiğim Charles Nehrinden kısaca bahsetmek istiyorum. Güneşin doğuşunu ve batışını izleyebileceğiniz en güzel yerlerden bir tanesi. Bu nehir yelken, kano ve kayak yapanlar ile ayrı bir güzel, onları izlemek ayrı bir keyif. Kendinizin o heyecanı tatması ise ayrı bir mutluluk. Yolunuz düşerse mutlaka kano yapmadan geçmeyin derim. Birde Charles Nehri ile birleşen Atlantik okyanusu var. Günlüğüme bakarken okyanusta yüzdüğüm, ve o günü hatırlatması için hatıra olarak alıp günlüğüme yapıştırdığım deniz kabuğumu gördüm. Aylardan ağustos olmasına rağmen, titreyerek yüzdüğümü hatırladım. Ee okyanusta da yüzdük demeyelim mi? Zamanımın çoğunu geçirdiğim bölgeden Western Mass ten bahsedersek, burada en çok sevdiğim mekan Six Flags (dünyanın en hızlı radarlarının bulunduğu oyun parklarından bir tanesi). Türkiye’de iken videolarını izlerken bile heyecanlandığım parkın bir gün yakınlarında bir yerlerinde yaşayacağım aklıma gelmemişti. Hatta hatırlıyorum da lisedeyken İngilizce öğretmenim hayaliniz olan gitmek istediğiniz bir yeri anlatan bir yazı yazın dediğinde bahsettiğim parkın, yani hayalimin farkında olmadan yakınındaymışım meğersem. Çok yakın mesafesinde olmama rağmen uzun bir süre gitmedim, çünkü hayaller ulaşana kadar –hayal- ve ulaşana kadar –heyecanlı-. Bekleyip aylar sonrasında bu hayali gerçekleştirmek güzeldi. Hız ve adrenalin seven birisi olarak Six Flags benim sevgili mekanım oldu. Ard arda birçok kez bindiğim Roller Coaster ve Skyscreamer (dönme salıncak) tan bahsedeyim. Roller coaster en süper ve eğlenceli aletlerden biri. Kemerleriniz bağlanır, kulaklarınızda ürkütücü bir müzik, yavaş yavaş raylardan tepeye doğru çıkarsınız, en tepedeyken keşke dursa da manzaraya bakarak bi çay içsek dediğiniz yerde  ani bir hızla aşağıya düşüş yaşarsınız sonrasında hızlı dönüşler, taklalar, buharlar ve alevler. Skyscreamer denilen alette ise 121 metre yükseğe, rüzgarın sesi ile birlikte, sükunet halinde olan zincirlerle asılı sandalyelerde gökyüzüne yükseliyor ve yaklaşıyorsunuz. En tepede, Connecticut Nehri ve tüm oyun parkı ayaklarınızın altında. Düşününce belki biraz kulağa ürkütücü gelebilir fakat en tepede bazılarınız huzuru bulurken bazılarınıza işkence olarak görünebilir. Gökyüzüne çok yakın hissetmek mutluluk ve heyecan veriyor. Çünkü bu ülkede size en tanıdık yer Gökyüzü.

Bir cevap yazın