Ufak tefek şeylerin hesabını yaptığım, uzak gönüllerin siteminden içerlediğim iki mısrama gönül koydum şimdi.
Hangi ağaç meyvesine küsmüş görülür mü bu Dünya’da böyle şey?
Hangi şair küsmüş mısralara?
Hangi kalem yazmaz olmuş tüm duyguları?
Şimdi de en uzak olduğum duyguyu bir iki satır arasına karalamaya çalışıyorum. Vefayı kaç satıra sığdırır ki bu yürek?
Peki hangi mısralara döküldü gönül kırgınlıkları, hangi iki mısra yürek dolusunca acıyı tattırdı? Vefa, vefa diye tekrarlatan lügatım, bu iki heceye küs aslında. Her adımım, her saniyem hatta her zerrem vefa uğruna diyor vefa uğruna yapılır aslında. İnsan iki heceye mahkum olur muymuş? Oluyormuş. En büyük gönül kırgınlıkları vefayı sorgulatırmış, öğrendik, yaşadık da aslında bir nebze. En sevilene vefa dedik. Cennet’in hangi köşesinden telaffuz edemediğim. Can desen hiç kalır, Aşk desen yarım kalır. Bir manaya kısıtlayamadığım , yüzcanım olsa hepsine feda olsun dediğim kadına “ Anne’ye” vefa dedik. Sonra vefayı bir kenara bırakıp yine kırdık yürek parçamızı. “Ne de olsa affeder.” Dedik. Sonra da AF-FET-MEK hecelerine emanet ettik vefamızı. Yeri geldi, ilim öğreten, hayatımızın en kritik noktalarında yol gösterenlere bazen muallimlere bazen de dosta vefa dedik.Onda da boş çıktı sözlerimiz. Çokça söz de verdik zamanında. İki lafın arasından biri, sana güveniyorumdu. Hala mı? Bilemiyorum. Pek hatırlamıyorum da aslında. Vefalı mıyız? Söz dediklerimizin hala yanında mıyız? Vefa sadece bayramdan bayrama aramaya mı kaldı yoksa? Tüm vefa dediğimiz o hissiyatı iki telefon konuşmasına mı sığdırdık? Baba dedik, en çok güvendiğimiz dedik, Beni güçlü kılan insan dedik sonra dost dedik, her an yanımda olan dedik ama lügatımızdan da ilk “vefayı” sildik. Kusura bakmayla başlayan, binbir çeşit mazerete bıraktık o tüm benliğin yettiği iki hece yerine. Sonra birer birer toprağa emanet edince anladık. Aklımız anca yerine gelmişti, işte şimdi de sıra “Keşke..” lere kaldı. Hüznümüzü küller gibi mısralara savurduk. An’ın değerini geç fark ettik. Vefayı sığdıramadık kocaman ömrümüze. Oysaki bir tebessüme bile sığarken vefa… Dünya hayatına da , asıl geliş sebebindeki nedene de vefayı unutur olduk. Yoldan geçen birisine tebessümü de ,kardeş yüreğini incitmemeyi de , barışı da , Şükür duymayı, teşekkür etmeyi de unutur olduk. Herkes birer birer köşelerine çekildi, herkes “Ben” dedi. Koca hayatını sadece kendi omuzlarına yükledi. Birlikteliği satır aralarına bıraktık. Şu iki heceyi “ VE-FA ‘yı” şimdi tam da yaşama zamanı. Ne zaman değişecek bu Dünya ? Yıkılmalı artık tüm önyargıyla başlayan benlikler ve bırakmalı artık insanlık keşkeleri, o affeder zatenleri.. Gönül kırgınlıklarını bir mektuba, bir şiire hapsetmeyi bırakmalı. Şimdi tüm bu hüznü yazan kalemler her şeyi silip en büyük harflerle “VE-FA” diye haykırmalı. Vefayı sadece toprağa düşen yağmur tanelerine bırakmamalı. Tüm sevgiyle bezenmeli en büyük Aşk’ a Vefa…